Yapay Zekayla Terapi Mümkün mü? Chatbotlar Psikoloğun Yerini Alabilir mi?
- Merve Ayas

- 16 Eki
- 3 dakikada okunur

Yapay zekayla terapi son yıllarda psikoloji alanında büyük bir tartışma konusu hâline geldi. Ancak bu durum terapistlerin yerini alabilir mi?
Dijital Çağın Yeni Zekası:
Teknolojinin yaşamın her alanında var olduğu günümüz çağında, psikoloji de bu dönüşümden payını aldı. Yaşanan dönüşümle son yıllarda “yapay zekayla terapi” kavramı, psikolojik destek arayan bireylerin ve araştırmacıların ilgisini çeker hale geldi.Chatbot temelli dijital uygulamalar, günün her anında ulaşılabilir olmaları ve kullanıcıyı yargılamadan dinlemeleri nedeniyle bu kadar öne çıkar oldu. Duygusal farkındalık yaratma, stres yönetimi veya yalnızlıkla baş etme gibi süreçlerde bir araç olarak kullanılmaya başlandı.
Ancak şu soruyu sorgulamadan durmak mümkün değil:
Bir algoritma, insan zihninin ve ruhunun karmaşıklığını gerçekten anlayabilir mi?
Yapay Zekayla Terapi Nedir?
Yapay zekayla terapi, kullanıcıdan gelen metin veya ses ile birlikte kişinin duygu durumunu analiz ederek psikolojik modeller üzerinden geri bildirim veren dijital destek sistemidir. Bu sistemler, daha çok bilişsel davranışçı terapiden esinlenerek düşünce–duygu–davranış ilişkisini düzenlemeyi hedefler.
Avantajları yadsınamaz:
Her an erişilebilir olma, yargısız bir paylaşım alanı, hızlı geri bildirim sağlama gibi.
Ancak terapi, bilgiden daha çok ilişkiyle işlenir. İlişkinin merkezinde ise insani bir varlık bulunur.
Yapay Zekayla Terapi Gerçekten Terapi mi?
Bir terapistin görevi sadece dinlemekten ziyade danışanla birlikte süreçte var olmaktır. Gerçek terapi, iki insanın aynı anda hem duyan hem duyulan olduğu anlamlı bir karşılaşmadır. Bu karşılaşmada her zaman kelimeler olmak zorunda değildir. Sessizlikler, bakışlar ve hatta nefes aralıkları bile anlam taşır.
Bir terapist, danışan tarafından dile getiremeyen duyguları doğrudan kişiye “tanımlamaz”. Onun bu duyguları kendiliğinden fark etmesi için alan açar. Terapist, danışana yargısız ve dikkatle eşlik eder. Sessizlikleri, kelimeleri, beden dilini duyarak danışanın kendi içsel deneyimini keşfetmesine yardımcı olur. Böylece danışan, zamanla söyleyemediklerini söyleyebilir, hissedip adlandıramadıklarını fark eder hale gelir. Bunları yapay zeka gibi dijital teknik bir sistem sağlayamaz. Varoluşsal bir sezgi, danışanın iç dünyasına duyulan saygı ve ilişkisel bir duyarlılıkla kurulan terapötik alan sayesinde mümkün olur.
Yapay zekayla terapi kavramı, bu açıdan bakıldığında sadece bir etkileşim simülasyonudur. Bir algoritma elbette ona kodlanan duyguyu tanıyabilir ama duygusal rezonansa giremez. -yani bir kişinin başkasının hislerini derinden hissetmesi ve bu duyguları kendi içinde yansıtması durumu- Terapötik değişim ise tam da bu rezonansın bu duygudaş varoluşun içinde gerçekleşir.
Psikoterapi alanında farklı kuramsal yaklaşımlar vardır ve terapötik sürecin doğasını ve rolünü farklı biçimlerde tanımlar. Örneğin: Carl Rogers’ın insancıl yaklaşımı koşulsuz kabul, içtenlik ve empatiyi merkeze koyar. Psikanalitik yaklaşım, terapötik sürecin bilinçdışı aktarım–karşı aktarım dinamikleriyle yapılandığını hatırlatır. Varoluşçu ekoller ise terapisti, insanın kendi anlamını aradığı yolculukta eşlik eden bir tanık olarak görür. Bu büyük çerçevede yapay zekayla terapi, terapötik ilişkinin yüzeyini ancak taklit eder ama özünü kavrayıp yansıtamaz.
Her ekol farklı bir kuramsal yaklaşım benimsemiş olsa da hepsi aynı gerçeğe işaret eder: Duygusal dönüşüm, iki insan arasındaki otantik temasın- terapide danışan ile terapistin gerçek, samimi ve dürüst bir etkileşim içinde olması durumu- sonucu oluşur.
Yapay Zekayla Terapinin Sınırları Nelerdir?
1. Empati Simülasyonu:Yapay zeka, danışanın duygularını elbette tanıyabilir ama onları gerçekten hissedemez. Danışan için iyileştirici olan duygularının terapist tarafından içtenlikle hissedilmesi ve danışanın farkındalık kazanmasıdır.
2. Aktarım ve Karşı aktarımın Yokluğu:Danışanın kendini güvenle açabildiği ve terapötik bağın güçlendiği alan, iki insan arasındaki bilinçdışı etkileşimlerle şekillenir. Bu derin dinamik ilişkinin yerini algoritmalar alamaz.
3. Etik ve Duygusal Sorumluluk:Bir yapay sistem, danışanla görüşme inceliğini anlama kapasitesine sahip değildir çünkü etik bilinç yalnızca insana özgüdür.
4. Yapay Zekanın Haklılık Yanılgısı:
Yapay zeka, kullanıcıya “destekleyici” görünmek için genellikle çatışmasız ve onaylayıcı bir dil kullanır. Bu yaklaşım kısa vadede kişiye anlaşılmış olma hissi verir uzun vadede sağlıklı düşünce derinliğini zedeler. Çünkü gerçek terapi, sürekli onaylanma içermez. Yüzleştirme, farkındalık ve değişim sürecini de içerir. Bir danışan, “her zaman haklıymış” gibi hissederse kendi düşünce ve davranış kalıplarını sorgulama ihtiyacı duymaz. Yapay zeka, duygusal olarak destek olma çabasına girer ve çoğu zaman eleştirel veya sınır koyucu geri bildirimlerden kaçınır. Bu da terapide çok değerli olan yansıtıcı ayna etkisinin ortadan kalkmasına yol açar.
Teknoloji Aracı İnsanın Yerini Tutamaz
Yapay zekayla terapi, psikolojinin geleceğinde anlamlı bir rol oynayabilir. Elbette farkındalık egzersizlerinde, duygusal izleme süreçlerinde veya bilişsel çalışmalarda destekleyici olabilir. Ancak insanın iç dünyasını gerçekten kavrayamaz.Terapinin özü, bir yazılımın öğrenemeyeceği kadar derin sadece insanın insana temasında hissedilen bir alanda saklıdır.




Yorumlar