top of page

Kaygı Bozukluğu: Zihin Konuşmaları

  • Yazarın fotoğrafı: Işılay SARVAN
    Işılay SARVAN
  • 11 dakika önce
  • 2 dakikada okunur
Kaygı Bozukluğu
Kaygı Bozukluğu


Kaygı…Birçok kişi bu kelimeyi duyduğunda bile göğsünde hafif bir sıkışma hisseder.Zihnin içinde bir uğultu başlar: “Ya başaramazsam?”, “Ya kontrolü kaybedersem?”, “Ya bir şey olursa?”.Kaygı bozukluğu yaşayan biri için bu düşünceler yalnızca akıldan geçen cümleler değildir; bedende, kalpte ve nefeste yankılanan bir gerçekliktir.

Oysa kaygı, en temel haliyle hayatta kalma içgüdüsünün bir parçasıdır. Bizi uyarır, dikkatli olmamızı sağlar, hazırlıklı tutar.Fakat bu içsel uyarı sistemi sürekli devrede kaldığında, kişi yaşamı tehdit değilmiş gibi hissetse bile bedeni tehdit algısında kalmaya devam eder.İşte burada kaygı bir duygudan çıkıp, kişinin yaşamını şekillendiren bir bozukluk haline gelebilir.


Zihin Kontrol Etmeye Çalıştıkça Kaygı Artar


Kaygı bozukluğu yaşayan bireylerin çoğu, “bunu kontrol altına almalıyım” düşüncesiyle yaşar.Zihin, kaygıyı bastırmak ya da susturmak için daha fazla düşünce üretir.Bu, suya düşen bir taşın etrafında büyüyen halkalar gibidir — her bastırma girişimi, kaygının yeni bir biçimde geri dönmesine neden olur.

ACT (Kabul ve Kararlılık Terapisi) yaklaşımında kaygı, bastırılması gereken bir düşman değil; anlamı dinlenmesi gereken bir misafir olarak ele alınır.Çünkü kaygı çoğu zaman “bir şeylerin fazla geldiğini” söyleyen en dürüst iç sesimizdir.

Terapide kişi, kaygısını dönüştürmekten önce onunla temas etmeyi öğrenir.Zihninin ürettiği düşüncelere mesafe almayı, onları fark etmeyi ve bedensel tepkilerini yavaşça regüle etmeyi…Bu temas hali, kişiyi savunmadan farkındalığa taşır.


Bireysel Terapi: Güvende Hissetmeye Doğru Bir Yolculuk


Kaygı bozukluğu yaşayan biri genellikle içsel güven duygusunu kaybetmiştir.Kendi bedeninde, kendi düşüncelerinde ya da çevresinde yeterince güvende hissetmez.Bireysel terapi, bu güvenin yeniden inşa edildiği yerdir.

Terapi odasında amaç kaygıyı tamamen ortadan kaldırmak değil, onunla birlikte daha geniş bir yaşam alanıoluşturabilmektir.Terapist, kişinin iç dünyasındaki gergin ipleri fark etmesine, onları yavaşça çözmesine eşlik eder.Çünkü çoğu zaman kaygının kökünde yalnızca “korku” değil, çok uzun süredir duyulmamış bir ihtiyaç vardır:anlaşılmak, görülmek, desteklenmek…

Terapide bu ihtiyaçlar, yargısız bir alanda görünür hale gelir.Kişi “yanlış değilim, sadece kaygılıyım” diyebilmeye başladığında içsel değişim başlamıştır bile.Bu farkındalık, bedende ve zihinde yavaş ama derin bir gevşeme yaratır.


Kaygı Bozukluğu Hangi Biçimlerde Görülür?


Kaygı bozukluğu yalnızca panik ataklarla sınırlı değildir.Genelleşmiş kaygı bozukluğu, sosyal kaygı, obsesif düşünceler veya bedensel belirtilerle seyreden somatik kaygı halleri de aynı mekanizmadan beslenir:kontrol kaybı korkusu ve belirsizliğe tahammülsüzlük.

Bu çeşitlilik, kaygının her bireyde farklı bir sesle konuştuğunu gösterir.Kimi için bu ses “yeterince iyi değilim” der,kimi içinse “her an kötü bir şey olacak” der.Ama hepsinin ortak yönü şudur:Zihin, olasılıklar arasında gezinirken “şu an”ı kaçırır.

Terapide bu “şu an”la yeniden temas kurmak, kaygının panzehiridir.


Kaygıyla Birlikte Yaşamayı Öğrenmek


Kaygı bozukluğu iyileşebilir.Fakat bu iyileşme, onu yok etmekle değil, onunla yaşamayı öğrenmekle başlar.Kaygıyı bir düşman olarak değil, “bana bir şey anlatmaya çalışan” bir içsel rehber olarak görmeye başladığımızda, kaygı dönüştürücü bir güce sahip olur.

Bireysel terapi süreci, kişinin kendi içsel pusulasını yeniden bulduğu bir yolculuktur.Bu yolculukta terapist, yön göstermeye değil, yol arkadaşı olmaya odaklanır.Çünkü kaygıdan özgürleşmek, cesaretle değil, kabulle mümkündür.

Ve bazen en büyük iyileşme, “artık kaygısızım” demekte değil;“kaygılıyım ama onunla birlikte de var olabiliyorum” diyebilmekte yatar.


Son Söz


Kaygı bozukluğu, yaşamın kontrolünü ele geçirmek isteyen zihnin bir çağrısıdır.Bu çağrıyı bastırmak yerine anlamaya yöneldiğimizde, hayatın doğal akışına yeniden güvenmeye başlarız.

Eğer kaygı seni uzun süredir zorluyorsa, belki de artık onunla savaşmaktan vazgeçip dinlemeye başlamanın zamanıdır.Bireysel terapi, bu dinleme halinin en güvenli alanıdır.Çünkü her kaygının ardında, duyulmayı bekleyen bir sessizlik vardır.


Yorumlar


bottom of page